Emek Sermaye Çelişkisi ve Şerefsizliğin Ekonomik Kodları
Türkiye bir haftadır Devlet Bahçeli’nin şerefsizlerin maskelerini nasıl düşürüp, şeref yoksunlarını nasıl ifşa ettiğini konuşuyor.
Şüphesiz bir partiye oy vermek veya vermemek bir şeref-şerefsizlik vesikası sayılamaz. Zaten Sayın Bahçeli’de bunu açıkladı ve sözlerinin hedefinde hangi grupların olduğunu belirtti.
Ben, bu konunun altında yatan nedenlerin, yani Devlet Bahçeli’nin bu nitelemeyi yapmasının sebeplerinin iyice anlaşılması gerektiğine inanıyorum. Bazıları bunu basit bir oy verme-vermeme tartışmasına döndürmeye çalışsa da, Devlet Bey’in bu çıkışının temelini oluşturan asıl meseleyi muhakkak idrak etmeliyiz.
Bu nedenleri irdelemeden önce, bir konuya daha dikkat çekmekte fayda görüyorum. Hayatını emek, sermaye çelişkisi üzerine konuşmaya adayan ve emeğin savunucusu olduğunu söyleyen eski-mevcut Marksist tayfanın, bu tartışma esnasında nasıl sermayeden yana tavır aldığını gözden kaçırmamamız gerekiyor. Konuşmaya başladığında saatlerce sermayenin sömürüsünden, emeğin çilesinden bahseden bu insanların, bir takım sermaye çevrelerinin avukatlığına soyunmaları ne kadar ilginç değil mi?
Aslında Türkiye’de bu çevrelerin gelişmesini ve söz sahibi olmalarının tarihini bilenler için pek de ilginç sayılmaz. Hatta bütün mesele de burada başlıyor. Zira bu ülkede, Türk Milliyetçiliği hareketi ve mensupları hariç, sermayenin kucağında zıplamayan ve ona kölelik yapmak için sıraya girmemiş hiçbir fikir ve siyasi hareket kalmamıştır. Bu sebeple sermayenin medya organları en kritik ekranlarını ve en stratejik köşelerini eski Marksist tüfeklere tahsis etmiş, bu zevatta bıkmadan ve usanmadan Türk Milliyetçilerine saldırmayı ve Türk’ten yana ne varsa oraya bir neşter vurmayı adet haline getirmiştir.
Bunların kirli akşamlarında, bol müzikli gecelerinde, haram masalarında emir almamış Ülkücüler her zaman bu gruba rahatsızlık vermiş, bu sebeple en ısrarlı emirlerini bizlerin güçten düşürülmesi için vermişlerdir.
Bakınız, ülkenin herhangi bir yerinde şehit olan güvenlik görevlisi kardeşimiz hepimiz için ölür. Aslında onun canını alan kurşun hepimize sıkılmıştır. Onu katleden eller, hepimizin boğazına uzanmıştır. Bu ülkenin yani o şehitlerin kanından beslenen zevatın, kasalarını ve kapılarını sonuna kadar onların katillerine açmaları işte bu yüzden bir şeref yoksunluğudur. Zira kahramanlar can vermese, onların fabrika çarkları dönemeyecektir. Kahramanlar canlarından geçmese, onların kirli masaları, iğrenç gecelerinin birinde kafalarına geçecek, terör iş yerlerinden evlerine kadar hepsini esir alacaktır.
Bir yanda 250 Lira engelli maaşı aldığını belirtip, “Bir isteğimiz yok. Torunumun yüzünü bir kez daha göreyim yeter” diyen, yamalı elbiseler içerisindeki dede, bir yanda onun torununa ateş eden katilleri her anlamda destekleyen bir sermaye grubu. Üstelik o dede, o maaşa mahkûmsa ve o kıyafetlerle geziyorsa bunda o sermaye grubunun etkisi oldukça yüksektir. Çünkü bu insanlar ülkenin kaymağını yiye yiye, vatandaşa yiyecek bir şey bırakmamışlardır. Çünkü bu insanlar, asırlardır Anadolu’yu sömüre sömüre Anadolu’da ayağa kalkacak ve “Neler oluyor?” diye soracak mecal bırakmamışlardır.
Şüphesiz sermayenin solunu irdelerken, AKP ile birlikte oluşan sağını da göz ardı edemeyiz. Sermayenin solu, karşılarına yeni çıkan ve milleti sömürmek söz konusu olduğunda kendileri ile yarışan bu yeni grubu benimseyememiş ve bu yeni sermaye ağını rakip olmaktan çıkarabilmek için millete suikast hazırlığı içinde olan örgütle kol kola girmişlerdir.
Bu yeni sermaye grubu da, en az eskisi kadar tehlikeli ve söz konusu şey milleti sömürmek olduğunda en az onun kadar “İnançsız” olabilmektedir.
Sonuç olarak: Bu çocuklar siz kirli gecelerinizde, milletten çaldıklarınızı tıka basa yemeye devam edin diye değil, hepimizin namusu için birer birer toprağa düşüyorlar. Ve siz onların katillerine destek olarak, şeref konusunda bir kez daha sınıfta kaldınız. Unutmayın: O şehitlerin canı üzerinde haram saltanatlar kurmanın, ışıl ışıl İstanbul gecelerinde kemikten taslarla şarap yerine onların kanının içmenin bir bedeli olacaktır.
Biliniz ki; Anadolu, sizi daha fazla sırtında taşıyamaz, Anadolu, size daha fazla katlanamaz ve Anadolu sizi daha fazla tolere edemez!