site okul selçuk izmir

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İzmir °C
site rehber selçuk izmir

Küresel Sermaye Nasıl Bir Türkiye İstiyor?

12.06.2015
A+
A-

Şevket ApuhanMayer Amschel Bauer (İsmini daha sonra Rothschild olarak değiştirmiştir.) 1791 yılında şöyle diyordu: “Bir ülkenin parasının kontrolünü bize bırakın, yasalarını kimin yaptığı umurumuzda bile olmaz.”
 
Rothschild’in bu sözünü aynı zamanda ekonominin yalnızca ekonomi olmadığı, tanık olduğumuz iktisadi gelişmelerin arkasında önemli bir güç savaşına döndüğünün göstergesi de sayabiliriz.
 
Mesele şu ki; dünya ticaretinin büyük bir kısmını elinde tutan seçkinler, devletlere savaş açmış durumdalar ve devletin yerine kapitali koyma savaşı veriyorlar. Dünya milletleri bir bakıma devlet hukukunun üzerinde bir şirketler hukukuna razı edilmek isteniyor.
 
Bunun için bazen demokrasi savunucusu olup azınlıkların farklılıklarını kutsallaştırma yoluna gidiyor, bazen de insan hakları, hukuk ve refah gibi kavramlarla ulus devletlerin kılcal damarlarına nüfuz etmeye çalışıyorlar.
 
Şüphesiz bunu yaparken en büyük destekçileri o coğrafyada yer alan emanetçi sermayedarlar ve zaten gençliklerinden itibaren kendilerine sıkı sıkıya bağladıkları sözde elitler…
 
Hedef tahtasına oturttukları ülkeler, kendilerine bağlı bu kimselerin yaptıkları propaganda sayesinde uçak üretemeyip yaptığı havalimanı ile sevinen; araba üretemeyip inşa edilen yollarla gurur duyan bir ülke haline geliveriyorlar.
 
Bu propaganda ve beyin yıkama taktikleri ise ameliyat öncesi hastalara verilen morfini andırıyor.

Gerçekten de ulus devlet, sermaye ile tarihinin en büyük savaşını veriyor ve şüphesiz bu savaşın başını Türk Ulus Devleti çekiyor. Bu savaş devletlerin birbirleri ile olan mücadelelerinden ise çok daha zor ve karışık.
 
Senaryo gayet tanıdık: Kendilerinin uygun gördüğü yöneticileri, milletlerin de uygun görmesi için, söz konusu ülkedeki medya organlarıyla kapsamlı bir çalışma yürütüyor ve halk kendisine yönetici seçtiğini zannederken, aslında küresel sermayeye köle seçmiş oluyor.
 
Ürettiğinden fazla tüketen ve kazandığından fazla harcayan, milli düşünmenin, milliyetçi olmanın en büyük ayıp sayıldığı, ihracatından çok daha fazla ithalat yapan ve düşünmeyen bir Türkiye ise bu çetenin en büyük hayali!
 
Peki bu çeteye boyun eğmez isek aç mı kalırız? Hayır! Tam tersine Türkiye’de iktidarları bunlar belirledikçe, son 13 yılda olduğu gibi, meclisimizden onların istedikleri kanunlar geçtikçe bu yapıya olan bağımlılığımız artacak ve kendi ülkemizde onların kurdukları şirketlerde karın tokluğuna çalışmak zorunda kalacağız.
 
Oysaki bir yol daha var: Kendimize sonuna kadar inanmak ve mücadele etmek. Milli-manevi değerlerimize gücümüzün son damlasına kadar sahip çıkarak, katma değer üretebilen bir ekonomiye sahip olmak, önce bölgesel sonra da küresel bir güç haline gelmek.
 
Şüphesizdir ki bunu mevcut düşünce yapımız ile başarmamız imkânsız. Zira bizim aydın sınıfımız, sermayemiz ve yöneticilerimiz kendilerini Türk Milletinden daha çok bu küresel çeteye borçlu hissediyorlar ve aidiyetleri bu topraklardan ziyade oraya ait…
 
Anadolu sıradan bir coğrafya, Türkiye ise herhangi bir devlet değil. Ya güçleneceğiz ya da önce köleleşip sonrada utanç içinde yok olacağız.
 
Bu topraklarda yaşayan ve torunlarının da gidecek başka yeri olmayan bizler attığımız her adımda bu gerçeği göz önünde bulundurmalı ve kararlarımızı da buna göre vermeliyiz.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.