site okul selçuk izmir

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İzmir °C
site okul selçuk izmir

Ayasuluk Kalesi –II-

06.01.2015
A+
A-

asil-tuncerAyasuluk İç Kalesi
Ayasuluk Tepesi, Selçuk ilinin orta yerinde yükselir; daha doğrusu yerleşim onun etrafında olgunlaşmıştır. Üstündeki kaleyle birlikte 90 m yüksekliğe sahip bu çok özel yüksekliğin tarih boyunca stratejik bir nokta olamaya devam ettiğini görmekteyiz.
Bugün bile bu kentin en güzel yeri, etrafına en hâkim noktası hala Ayasuluk Tepesi’dir. Bu ayrıcalıklı noktayı ve çok özle konumu Kale’yi gezmek için Tepe’ye çıktığınızda fark edersiniz. Zira etrafınıza bakmaya başladığınızda bir o taraf bir bu taraf derken zamanınızın nasıl geçtiğini anlamazsınız. Şehrin içinden geçenlerin yolun batı tarafına başlarını çevirdiklerinde rahatça gördükleri 15 m yüksekliğindeki muazzam kale, Ayasuluk Tepesi ve Kalesi dediğimiz bu tarihi yapı aslında uzaktan pek net göremediğimiz dış kale surları içinde yükselen bir iç kale.
Deyim yerindeyse Selçuk İlçesi’nin başına konulmuş bir taç gibi. Mevcut 6.yy Bizans Dönemi yapısı bugün daha çok duvar işçiliği ve kuleleriyle daha çok Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı İmparatorluk Dönemi’nin izlerini taşımakta. Moloz taş, devşirme malzeme ve tuğla ile inşa edilen İç Kale sur duvarları 17 kuleyle güçlendirilmiş. İç kalenin biri batıda diğeri doğuda olmak üzere iki girişi var. Şimdilik kazıları tamamlanan ve restorasyonu başarıyla bitirilen Kale, önümüzdeki günlerde resmen ziyarete açılacak ve Selçuk Turizmine yeni bir boyut kazandıracak.
Evliya Çelebi 1671 yılındaki Ayasuluk İç Kalesi’ni kısaca şöyle anlatmış: “Kalesi büyük bir ovada sivri mavi kaya üzerindedir. Etrafı üç yüz adımdır. Hendeği yoktur. Kırk sağlam kulesi, iki demir kapısı, kale içinde 20 ev, bir mescit vardır. Sokakları kaya kaldırımdır”. Evliya Çelebi, bildiğiniz gibi bazen anlatımlarında abartı bazen de fazla süslemede bulunur. Evliya’nın ender, sade tespitlerinden biri de Ayasuluk Kalesi içindir.
Kale’ye incecik sade taş döşeli bir patikayla çok geniş ve koyu renkli kaya bloğu üzerinde yer alan Batı Kapısı’na ulaşırsınız. Burası 1999 yılında başlayan çalışmalarda ilk restorasyonun yapıldığı kısım aynı zamanda. Bu yıl içinde yapılan kazılarda sarnıçlar ve doğu konutları ile taş döşemeli yollar ortaya çıkarıldı. 2007-2008 yıllarındaki çalışmalarda ise kale içinde yaşayan askerlere ait güney konutları ile Kale Köşkü ve çevresindeki konutlar kazılıp ortaya çıkarıldı.
Bu arada Kale Köşkü diye tabir edilen yapı, Aydınoğlu beylerinden sonraki dönemlerde kale dizdarlarına tahsis edilmiş ve kesintisiz Yunan İşgali’ne değin iskân görmüş iki katlı güzel bir konut. Ben oraya ‘komutan lojmanı’ diyorum. Arkasında özel hamamı ve küçük bahçesi ve manzarasıyla güzel bir dublekskonut. Yalnız ölçülerine ve imkânlarına bakıldığında ya da günümüz benzerleriyle kıyaslandığında yine de sade ve mütevazı olduğunu söyleyebiliriz. Zira 112 metre karelik bu ev bize ve bugünkü daire ölçülerimize bir nevi mesaj da veriyor gibi. Alçakgönüllülük ve mütevazılık 14-15.yy’a kadar ecdadımızın en büyük meziyetlerinden.
Kale Köşkü’nün dıştan ölçüleri 11.00 x 10m. Bugüne kadar sağlam kalabilmiş yapının bölümleri ise mermerden yapılan Doğu ve Güney kapıları. Bu kapıların mermer kapı söveleri ve söveler üzerindeki silmeler oldukça ilginç. Doğu Kapısı’ndaki silme ve alttaki düğüm motifinin tam benzeri İsa Bey Camii’nin şimdi harap durumdaki Doğu Kapısı’nda da işlenmiş. Bu işleme tarzı Aydınoğlu’na veya 14.yy.a ait bir süsleme biçimi mi, diye düşünüyorum. Bu sebeple Kale Köşkü’nün İsa Bey Camii ile çağdaş olduğu ve aynı mimarlar ve ustalar tarafından inşa edildiğini düşünmek hiç de zor değil.
Bey Köşkü olarak inşa edilmiş olan yapı 1425 yılından sonra Erken Osmanlı Dönemi’nde Dizdar veya Kale Komutanı Köşkü olarak kullanılmış. Bu yapıyı 1670 yılında Ayasuluk’u ziyaret eden İngiliz Gezgin John Covel’ın gravüründe görebiliyoruz. Gravürde İsa Bey Camii, İç Kale’nin merkezinde kubbesiyle ve minaresiyle Kale Camii ve bunun batısında surlardan daha yüksek çizilmiş olan köşkün üst katı görülmekte. Benzerlerinde olduğu gibi üst kat yüksek çatılı ve ahşap bir yapıya sahipti muhakkak.
Hamam, Köşkü’n tam kuzeyinde yer alıyor. 1999 ve 2008 yılı kazılarında ortaya çıkarıldı. 7.85 x 3.35 m. ölçülerindeki küçük yapı, soyunma-giyinme yeri, kubbeli ılık ve sıcak bölüm ile külhandan oluşur. Duvarlarında sıcak-soğuk su boruları sabit sıcaklık ve altında cehennemlik kısmı var. Batı tarafından baktığınızda külhanı da rahat görüyorsunuz. 26 metre karelik böyle küçük bir hamam, Bey’e yani ‘komutan’a hizmet vermekteydi anlaşılan.
Köşk Hamamı’ndan yukarı doğru yürümeye devam ederseniz, solunuza yine büyük bir kaya kitlesi üzerine yapılmış Bazilika düşer. Burası Kale’nin en üstü, yükseltinin tepe noktasıdır. Üstü beşik tonozla örtülü bu yapı aslında Efes’in ilk kilisesidir. Kilisenin apsisi ve beması içi kalın bir sıvayla sıvanıp Türk döneminde sarnıca çevrilmiş. Bakıldığında yapı hala tonozlu bir Bizans bazilikası görünümünde olup sadece iç sıvamasıyla Aydınoğlu dönemine tarihlenmekte. Diyelim ki Aydınoğlu’ndan önce son gördüğü onarımla da Laskaris.
Dediğimiz gibi Türk Dönemi’nde sarnıç haline getirilen tonozlu yapı, ilk yapı evresiyle birlikte Erken Bizans Dönemi’ne, 5. yüzyıl’abir bazilikanın doğu kısmı. Batı kısmı yapıya girerken arkanızda bıraktığınız düzlem. Kale’deki en eski yapı olduğu düşünülen bu bazilika, sarnıç haline getirilirken nef bölümü, narteks ve apsisinin iki yanındaki haçkolları şeklindeki odalar ortadan kaldırılmış.
Üzeri büyük olasılıkla ahşap veya tonozla örtülü olan yapı tek nefli olmalıdır. Batıda sur duvarına dayanan narteksi vardı. Bazilikanın inşa edildiği kayalık platform tepenin en yüksek noktası olduğundan burada tahmin edersiniz manzara muhteşem. Sol tarafta yani kuzey yönünde bir çeşme yapısı göze çarpıyor. Bu sanırım sarnıçtan su almayı kolaylaştırmak için yapıldı. İnanışı göre, Aziz Yuhanna doksan yaşlarına doğru İncil’ini burada tamamladı. Bu yer kutsal kabul edildiğinden ileride buraya bir şapel yapıldı. Belki de burası Aziz Yuhanna’nın yaşadığı yerdi, eviydi onun. Ya da en azından toplantılarını yaptığı, esin aldığı yerdi.
Peki, aşağıdaki kilise neyin nesi? Bunu ileride ayrıntılarıyla ele alacağız ama en azından şunu söyleyebiliriz. Buradaki düzlem ile aşağıdaki düzlem arasında rahat 15 misli alan farkı yani burasını kıstas alırsak darlığı var. Zaten aşağısı gömü alanı olup daha sonra Aziz YuhannaMezarı üstüne şapel inşası olası bir ihtimal. Neyse, dedim ya bu konuya ileriki anlatımlarımızda ele alacağız.
Burada Laskarisler, Aydınoğulları evre evre görülüyor harç ve sıvalarda. Yalnız ziyaretçilerin daha doğrusu buraya kaçamak yapan gençlerin duvarlara yazdıkları yazılar bunu geçtim kazıdıkları isimler yüzünden neredeyse Aydınoğluları Beyliği dönemi tabaka yok olmuş. Bu Vandalizm değil ama en az onun kadar kötü olan cahillik ve tarihi bilinçsizlik. Şimdi bu kendi adını, sevgilisinin adını vs buraya yazan, kazıyan ve okuyan herkesçe lanetlenen insanlar, çok mu mutlusunuz. Adınız ve yaptığınız cahillik, iğrençlik ebediyete kadar orada var olacak.
Bu ne cehalettir ki ülkenin kültür mirasına saygısızlık ve terbiyesizlik had safhada. Anneler ve babalar, okullarda öğretmenler, mahallede ve sokakta amcalar neredesiniz? Çocuklarınıza, öğrencilerinize, gençlerimize bunu mu öğretiyoruz? Bu mu eğitim ve öğretim tedrisatımızın özü? Ahlak ve dini değerlerimiz “git, ata yadigârı ne bulursan içine affedersin et mi diyor? Ani’den Selçuk’a, Trabzon’dan Göreme’ye, Edirne’den Adıyaman’a hep bu var.
Artık biz rehberler bu pisliğe, bu iğrençliğe bir kılıf bulmaktan, yüzümüz kızara sesimiz titreye bahane ve mazeret bulmaya çalışmaktan, turistlerin önünde sizler yüzünden rezil olmaktan bıktık, usandık. Bekçiler, polisler, jandarmalar ve kanun yapıcılar… Lütfen! Bu rezalete bir son verin. ziya Paşa’nın eğitim-öğretimle ilgili eleştirisinde dozu aştığı düşünülen sözü aynen burada tekrarlamak istiyorum. “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakki kötektir.”
Bu resimler sadece birkaçı. Daha onlarca benzer resim var elimde. Çoğu temizlenmeye veya üstü örtülmeye çalışılanlardan geri kalan telafisi mümkün olmayanlar. Yaklaşık 700 yıllık sıvaları kazıyan, üstüne selülozik ve sentetik madde yapıştıracak kadar tahrip etme meraklısı bu Vandalları ifşa ettiğimiz gibi aslında kimlik tespitinde bulunup haklarında tutuklama kararı bile çıkartmak lazım. O derece…
Kale’nin etrafındaki tel örgü ve açılan gedikler burayı savunmasız yapıyor. Öyle ki; Selçuk’ta ipini koparan Kale’de alıyor soluğu. İçerde ne ararsanız, kimi sorarsanız var. Nasrettin Hoca’nın Evi misali… Ön tarafta koca bir kapı ama arka tarafta delik deşik, gedikler açılmış tel örgüler. İsteyin tüm Selçuk’u arkadan içeri sokayım. Sürekli oralardayım işim ve çalışmam gereği. Bira içip alem yapanlardan, aşk-meşk yapan çiftlere kadar. Ayrıca turistlere zorla antik görünümlü darp para satmaya çalışanlardan piknik yapanlara kadar. Her şey, herkes var Ayasuluk Kalesi’nde.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.