TİTANİC KEMANCILARI
“Kaptan ‘çalın’ diyordu…
‘Kemanlar çaldığına göre gemi batmıyor diye düşünenler…
…devrilen sancak direklerini sorgulamadılar bile…
Ülkenin yurtseverleri, Atatürkçüleri, cumhuriyete gönül vermiş aydınları…
Bu ülkeyi kuran güç, koca Türk ordusunun komutanları, şerefli subayları… Bilim adamları, hocalar, gazeteciler, yazarlar alınıp götürüldüğünde… Kemancılar çaldılar…
Hukuk, eğitim, bürokrasi çöktüğünde… Kemancılar çaldılar…
Bu sıradan bir çarpma değildi… Buzdağının görünmeyen yanı vardı…
Karanlık bir gecede devletin omurgası parçalanıp, gövdesi gömülürken… Dinleyin…
Titanic kemancıları çalmaya devam ediyor…”
Bu yazıya 2020 yılında yitirdiğimiz sevgili Bekir Coşkun’un sözleriyle ve aynı başlıkla 2011 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış yazısından bir bölümle başlamak istedim değerli okuyucular.
Yaklaşık 15 yıldır kaleme aldığım yazılarımın büyük bir çoğunluğunda okuyucularımızın özellikle vicdanlarına hitab etmeyi uygun gördüğümden, yine özellikle kritik zamanlarda yazdıklarımın uyarıcı ve aynı zamanda bananeci takımının içinde bulundukları aymazlık hâlinin ülkeyi ve toplumu hangi noktalara götürebileceği üzerine aydınlatmış olmayı da kendime görev edinmişimdir. Bu görev bilinci üzerine kendilerinden feyz aldığım ustaların en başında Bekir Coşkun’un geldiğini, burada bir kez daha gururla ifade etmek isterim. Dolayısıyla usta gazetecinin yukarıdaki sözlerine bakınca, haklı bir gurur içinde olduğumu düşünüyorum, zira aynı fikir anlayışında yazdıklarımdan sonra yaşananların beni haklı çıkarmış olması bu gururun tescilidir sanırım.
Kritik zamanlardaki yazılar derken aklıma ilk gelen mesela, 2010 referandumu öncesi yazdıklarımdır ki, sonraki süreçte olanlar (Bekir Coşkun’un yukarıdaki sözlerinde de geçtiği gibi) bile isteye yaşanılan aymazlık hâlinin ülkeyi nerelere götüreceğini önceden haberdar edişimizin yegâne ispatıdır.
Bu yazıyı çok da uzatmak istemiyorum.
Son zamanlarda sosyal medyada özellikle kraldan çok kralcılık yapan klavye şovalyelerinin toplumu milli duyguları üzerinden suistimal etmeye yönelik paylaşımlarını gördüğümden ötürü, bu yazının da kritik bir zaman sürecinde kaleme alınması gerektiğini düşünerek bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum sadece.
2010 referandumu sonrası ülkenin başına gelenler, usta gazetecinin yukarıdaki kısa ve öz sözleriyle çok net bir şekilde görülüyor zaten. Ancak yine kritik bir dönemeçte olduğumuz gerçeğini göz önünde tutarak, sadece birkaç olayı burada hatırlatmanın elzem bir durum olduğunu düşünüyorum.
Mesela 1993 yılında Bingöl’de 33 askerimizin şehit edildiği saldırı emrini veren Şemdin Sakık vasıtasıyla, CIA uşağı başka bir katilin Türk ordusunu lağvetmek üzere kurduğu Ergenekon kumpaslarında Türkiye Cumhuriyeti devletinin karşısında PKK’nın tanık sandalyesine oturtulduğunu unutmayın, unutturmayın!
Oslo’daki masada kimlerin oturduğunu ve çözüm süreci adı altında Habur’da davul zurnalarla karşılanan teröristleri de asla unutmayın!
Ayaklarına kadar devletin hakim ve savcılarının götürülerek kurulan çadır mahkemeleri kanalıyla, hendekçi katillerin silahlarıyla beraber vatandaşların arasına salıverilmesini de asla unutmayın!
Ve son günlerde adı sıkça anılan Hizbullahçı terör örgütünün toplu mezar evlerini, katlettikleri onlarca insanı ve özellikle Gaffar Okkan’ı katleden katillere eğitim verdiği için 9 yıl hapis cezası almış herife, devletin televizyonu TRT’ de Molla Abdulkuddüs adıyla program yaptırıldığını sakın unutmayın!
Ve şimdi bakıyoruz…
Bekir Coşkun’un yazısından 12 yıl sonra dahi, Titanic kemancıları arabın yalellisi gibi aynı melodiyi çalmaya devam ediyor.
Benim tavsiyem…
Kemanları değil, vicdanınızı dinleyin…