site okul selçuk izmir

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İzmir °C
site okul selçuk izmir

Modernleşme ve Neden Laiklik

Modernleşme ve Neden Laiklik
15.01.2014
A+
A-

sevgi-coskun-ozturk2Modernleşme ve laiklik kelime bazında  aslında çok farklı bir çok anlama gelseler de toplumsal olarak aynı anlamlara ve isteklere hitap etmektedir. Çünkü adalet ve adil hukuk uygulanması için modern bir zihniyetle birlik de laik bir sisteme de ihtiyaç vardır.Bu bağlamda laiklik ve anlamı önemlidir.

Laikliğin ne olduğunu veya neye kime neye göre laik denilmesi gerektiği incelendiğimizde, bizde bilinen ve anlaşılan tanımını çok geçersiz olduğu görülmektedir. Kimilerine göre devlet işlerine dinin karışmaması,kimilerine göre ise dinsizliktir laiklik.

Oysaki medeni ve medeniyeti savunan ve bunu yaşam tarzı haline getiren toplumlar için laiklik ise her şeyi bilim,sanat ve akıl ışığında kişisel değerleri toplumla özdeşleştirebilmektir. Ne dini tamamen dışarıda bırakmak, nede tek yol veya tek baskı aracı yapmamaktır.Dilimize bu terim Fransızca ve latinceden yerleşmiş olan  Laigue-laicus-ladini kelimelerinden gelmektedir; kavram olarak ruhban sınıfına veya ruhaniyete ait olmayan düşün ve yaşam biçimini ifade etmek için kullanılan deyimdir.Bizde bazı çevrelerce gerçek anlamı ile anlaşılırken ve gerçek anlamı dinin devlet işlerinden ayrımı yani hukukun kaideleri doğrultusunda kişilere hak ve hürriyetlerini vermek veya tayin etmek olan laiklik çoğu zaman ise kişilerin tekelinde yani güç sahibinin istediği oranda ya var olmuştur yada aksine dine, inanca ve onların yok edilmesi gibi gösterilen, bir kesimin savunduğu veya da  savunanların çeşitli şekillerde ve yollarla itam edildiği bir kavrama dönüşmüştür.Sonucu ne olursa olsun insanlar laikliğin vazgeçilmez bir unsur olduğunu ancak  kendi kişisel hakları gasp edilince savunur olmuşlardır.

Dünyada laik tutumlu bir din yoktur.Her din kendi kuralları içinde daha içe dönük ve kesin hatlarla çizilmiştir.Hukuk düzeninde gerçek kişinin esas alınması sonucunda kamu kurumları laikleşmeye başlamıştır.Ancak devletin ve toplumun düzeninin laikleşmesi Avrupa tarihini dolduran mezhep kavgaları, din savaşları gibi kanlı olaylardan sonra gerçekleşebilmiştir. Laik toplum düzeni diye tanımlanan,toplumlar da dini inanca bağlı kişilerin tolere edilmesi veya din dışı normların egemen olduğu bir hukuk düzeninin geçerliliğini kastederler. Laiklikten bahsetmek için her ikisininde olması gerekir ama bu ikisinin bir araya gelmesi çok zordur.Gerçek anlamda laiklik toplumun standart ve tekli bir yöntemin şeklinin ve farklı din ile cinsiyette insanların eşit koşullarda bağlı oldukları hukuk mevzuatının bulunduğu toplum düzenidir. Yani bir toplumda dini hoşgörü çerçevesinde kişi veya cinsiyet ayrımı olmadan, her dini cemaat aynı yasalardan,kadın,erkek için ayrı düzenleme ve normların olmadığı her ikisininde, miras ve toplum hayatına katılımı ve eşit pay aldığı bir düzene de laiktir denebilir. Buda ancak milliyetçi,modern toplum yapısıyla gerçekleşir.Tarihin her evresinde insanlar insanca yaşamak ve insan muamelesi görmek için devamlı mücadele vermiş ve bu yolda çoğu kez toplu katliyamlara maruz kalmıştır. Değişmesi gereken ve sadece tek zümre egemenliğine hizmet eden despot ve dikta düzenlerde bu katliyamlar aralıklı olarak, tekerrür ederek devam etmiştir.Değişen dünya düzeni ve gelişen teknoloji her toplum gibi bizleri de etkilemiştir. Diğerleri bu duruma daha hızlı adapte olarak hem medeniyet alanında, ayrıca bilim ve sanatta da çok hızlı bir değişim yaşarken daha az kayıp vermişlerdir.

Osmanlı Devleti ve Laiklik;

Osmanlı Devleti laik bir devlet miydi ? Bu sorunun cevabı çok tartışılmıştır ve tartışılacaktır.Bazıları Osmanlı laiktir derler. Bazıları ise Osmanlı laik değildir derler. Çünkü yönetim ve yargıda şer’i hükümler geçerli olduğu bir sistemle yönetilirdi. Diğerleri ise laiktir çünkü gayri müslim gruplara tolerans gösterterildiğini bunun laikliğin kendisi olduğunu savunurlar. Üstelik bu toleransın hükümdarların kişiliğine bağlı olmaksızın kurumsallaştığını görürüz. Sadece dini değil, iktisadı ve adli konularda işleri kendilerine bırakmış, imtiyazlar vermiştir. Oysa ki Osmanlı devleti toplumu ve devlet hayatını şer’i düzenden çok, örfi kanunlarla, hatta mahalli gelenek ve teamüllere göre yönetmiştir. Toplumun yapısı dini ve gelenekseldir.Çünkü toplum resmen din esasına dayanan milletlere bölünmesi,vergilerin bu gruplara göre düzenlenmesi, yargı ve eğitimin dini liderler tarafından örğütlenip yürütülmesidir. Türkler,Araplar ve Arnavutlar İslam’dı.

Ayrıca gayri müslümlere tanınan toleranslar ve imtiyazlar Sünni olmayan Müslümanlara hiç tanınmamıştır. Aksine bu gruplar ya baş eğdirilmek istenmiş veya başları ezilerek yada sürgün ve toplu kıyımlarla itahat etmeleri sağlanmak istenmiştir.Osmanlı kendi tebasına daha katı ve zalim bir tutum izlerken, gayri müslimlere ise hem dini hayatlarında, hemde ticaret hayatlarında belli vergiler veya haraçlar alarak daha serbest yaşama hakkını vermiştir. Osmanlı da dini sorunlarda başvurulan şehülislam’dı.Bu din adamları bazen hukuksuz  işlerini veya  adına devlet kararı dedikleri ve onlara göre uygun olan halka  ve hakka ters düşen konularda bir şekilde dinden bir kesit bularak veya bulamazlarsa yorumlayarak kararlar vermişlerdir. Çünkü bu şekilde yaptıklarında kişilerin veya halkın karşı çıkma yollarını kapatıyorlardı, karşı çıkanları ise dinsiz ilan edip, ibret olasun diye meydanlarda katlettiriyorlardı. Bu makam 16, yüzyılda Kemalpaşazade ve Ebussuud Efendi ile  önem kazandı. Bu Şehülislamlar devrinden sonra her ne kadar adaletten daha çok bahsedilir olsa da bir çok konuda asla tolerans verilmemiş ve tarihin en ağır ve en kötü kararları da bu dönemlerde verilmiştir. Tüm baskılara ve karşı koymalara rağmen çağa ve onunla gelen laikleşme arzusu, Osmanlının dağılışını hazırlayan en önemli sebeplerdendir. Çünkü her değişim yeni bir oluşumu hazırlarken, Osmanlı buna adapte olup, tanımak ve anlamak yerine devamlı bir yok etme savaşı ile uğraşmıştır. Osmanlı adım adım dağılışının tesellisini İslam Dinini bir ideoloji haline getirmekte aramaya başlamıştır. 1779 Aynalı Kavak Tenkihnamesi ile halife ünvanı resmen ve ısrarla kullanılmaya başlamıştır.Bütün İslam Hükümdarları gibi Müslümanların koruyucusu ve Emir’i olduklarını iddia ederlerdi. 19, yüzyıla kadar İslam birliğini sorun etmemişlerdi. Bu dönemden sonra yıkılmamak ve yitirilen ve elde kalan toprakları bir arada tutabilmek için halifeliği daha fazla öne çıkarmaya çalışmışlarsa da yıkımın önüne geçememişlerdir.19, yüzyılda belirgin bir merkezleşme,modernleşme ve kanuni yönetim sistemini benimseyen Osmanlı İmparatorluğu kaçınılmaz olarak laikleşme sürecini başlatmıştır.. Bu süreçle artık yıkılması an meselesi olan imparatorluk ve ardından verilecek olan büyük bağımsızlık mücadelesi yeni bir devlet ve bu devletle gelecek olan yeni yönetim şekli gerçek anlamda laikliğin temelini atmaya başlayacaktır. Cumhuriyetin ilanı, halifeliğin kaldırılması ve tekke ve zaviyelerin kapatılması yeni Türkiye devletinde laikliğe ilk geçişler ve temellerini atmıştır. Bunlar yapılırken ve uygulamaya konulurken yaşanan süreç sancılı ve bir o kadarda zor olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk sağlam ve tarafsız bir hukuk düzeninin hem toplumsal sükun, hemde karşılıklı hoş görünün egemen olduğu bir düzeni oluşturmak isterken bunu herkese eşit ve adaletli bir hizmet sunacak temellere oturmasını sağlamıştır. Çünkü din insanların kendi inancı ve kişisel tercihleri olmakla birlikte başkalarına baskı aracı olarak kullanacakları bir unsurda değildir.

Dinsel ve siyasal kurumlar iki ayrı güç ve birbirlerinden ayrı iki otorite olmaları gereken, ayrıca birbirlerini sınırlayıcı bir yapıya sahip olması gerekmektedir.Siyasi güç eğer kendini din kisvesi adı altında ve asla dinle bağdaşmayan bir tutumla sadece bu duyguların sömürücüsü olursa belli bir zaman sonra büyük boyutta güçler arası sosyolojik ve psikolojik bir savaşın içinde bulur. Devlet iradesi dolaylı veya bilerek din kurumuna teslim edildiği takdirde hukuk kamu hukuku olmaktan çıkar ve kitle hukuku olur. Laiklik aslında her kurumun sadece kendi çizgisi ve yetkisinde faaliyette bulunmasını sağlarken, toplumsal barışı da temin etmektedir. Eğer laikliği sadece devlet ve din işlerini ayrı olması diye görürsek, demokrasi ve hukuku yok saymış oluruz. Çünkü laikliği tanımı aslında hukuk ve demokrasi anlayışı ile kişilerin inançlarını,cinsiyet ayrımı ve ırk ayrımı yapmadan mezhep tabanında değil insan tabanında kabullenmektir.Laikliğin dinsizlik olmadığı gibi modernlik de dinden ve geleneklerden  kopuş değildir.Aksine adil ve bağımsız yargının modern temeller üzerinden laik sistemle oluşumudur.  Bu günlerde en fazla ihtiyaç duyduğumuz iki şeyden biri demokrasi diğeri ise laikliktir. Geçmişten günümüze bakıldığın da laikliği anlamayan veya reddeden tüm toplumlar ya yok olmuştur yada başka güçlerin hegomonyasının altında ezilmiştir.

İnsanca yaşamak isteyen tüm gerçek inanlara ithaf olunmuştur.

KAYNAKLAR
– Ortaylı, İlber (2011) İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul: Alkım Yayınevi.
http://politikaakademisi.org/modernlesen-dunya-ve-biz/
http://web.sakarya.edu.tr/~ubil/dersnotu201d.htm
https://www.kultur.gov.tr/TR,25406/din-ve-laiklik.html
http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye’de_laiklik

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.