site okul selçuk izmir

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İzmir °C
site okul selçuk izmir

Unutulan ve Sineye Çekilen Türk Soykırımı –III–

21.10.2012
A+
A-

BALKAN SAVAŞLARI’NIN MİLADINDA

Unutulan ve Sineye Çekilen Türk Soykırımı –III–
Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ, Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Romanya’nın nasıl kaybedildiğini hepimiz azçok biliyoruz… Çeteler kurup isyan çıkartılarak Osmanlı güvenlik güçlerinin o bölgeye sevkiyatını sağlamak ve ardından da Türkler katliam yapıyor diye başta Avrupa ve Amerika olmak üzere dünyayı ayağa kaldırmak… Bu olayların nasıl meydana geldiğini, gerçek içyüzünü ilgili devletlerin enteljansları çok iyi biliyorlardı ama onlara gerekli olan kamuoyu nasıl biliyordu ve politikalarını destekliyor muydu, desteklemiyor muydu?

Çok enteresan bir anekdot: Geçen gün turda bir Amerikalı çift bana şunu sordu; “Türkiye, ABD’nin bölgedeki politikalarını desteklemiyor ve karşı çıkıyor değil mi?” Şoke oldum. İsrail’den sonra ikinci müttefik olan Türkiye hakkında ABD basınında bu tür haberlerin yer aldığını duymak beni çok şaşırttı ama sonra bildik oyun aklıma geldi. Afganistan, Irak, Libya, Mısır, Suriye’den sonra sıra bize mi geliyordu? Pakistan ve İran içinde aynı sözler sarf ediliyormuş duyduğuma göre…

Osmanlı cephede aldığını masada geri veriyordu. Diplomasi bizim işimiz değildi. Bugüne kadar masada aldığımız en büyük muzafferiyet herhalde Mudanya, Lozan ve Montrö’dür. Onların bile tartışıldığı bakidir. Avrupa başta İngiltere Türkleri hep diplomatik kurnazlığına mahkûm ede gelmiştir. Bunda dış borçlanma, istihbarat eksikliği, dış diplomatik manevra yetersizliği ve karşı bloğun güçlü olup Türklerin genelde dünya klasmanında siyaseten yalnız kalmaları, bırakılmaları sayılabilir.

Masadan kalkan Türkler ya anayasal değişikliğe gitme yani kısaca azınlıklara -aslında azınlık kelimesi emperyalizmin literatüründe bizden daha farklı tanımlanmaktadır- daha fazla hak ve özgürlükler verme sözünü vermiş oluyorlardı ya da toprak kaybına neden olacak Batılı devletlere hamilik yetkisi tanımış oluyorlardı. Bu AB üyelik süresince de aynı oldu; gündeme Kürt Sorunu gibi yapay bir meseleyi taşıdı. Balkanlarda verilen bu sözler yetmeyince özerklikler, statükolar vs daha da yetmeyince de tanınan geniş imtiyazlar yerine bağımsız devlet olmaların önünü açtı. Masadan sıkıştırılmaktan kurtuluyorduk ama toprak da kaybediyorduk. Hatta ayrı birer devlet haline gelen bu uluslar sonra kâh tek başlarına –ki arkalarında yine Avrupalı dayıları var- bize saldırıyorlar kâh aralarında birleşip yine bize toptan savaş ilan ediyorlardı.

Kendini anlatamama sendromu bizden kaynaklanmaz; karşı tarafın anlamak istememesinden kaynaklanır. Ya da yanıltılan kamuoylarının önyargılı sanılarından… Düşünsenize Amerika ne derse Türkiye yapıyor ve hala bir Amerikalı çift bana neler söylüyor… Aynı senaryoların farklı kurgularını tarihte biz ta 1792’de imzaladığımız Yaş Antlaşması’ndan beridir biliyoruz. Yani 220 yıldır Batı’nın bize oynadığı ve perdesi bir türlü kapanmayan bu oyun artık kabak tadı verdi.

Batı’nın çizdiği haritayı uygulamaya geçirmesi için geçen 200 yıllık sürede 5 milyondan fazla Türk katledildi. 5 değil, 500 değil; tam 5 Milyon. Bunca insanımız Batı’nın demokrasi ve barış getirme sloganına kurban edildi. Ne pahasına? Vatan, Millet ve Devlet için.

BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ

Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı ile ilgili olarak son antlaşmayı da 13 Mart 1914’de Sırbistan ile yapmıştı. İki devletin ortak sınırı kalmadığından, bu antlaşmada daha çok Sırbistan’da kalan Türklerin durumu konusuna yer verilmişti. 30 Haziran 1913’te Batı Trakya’ya doğru harekete geçen Türk Ordusu Keşan, İpsala, Uzunköprü ve Edirne’yi bir haftada geri almıştı. Yalnız Batı hemen harekete geçti ve feryat figan ederek, Osmanlı Sadrazamı Halim Paşa’dan Londra Antlaşması’nı ihlal ettiğimizi ileri sürerek harekâtı durdurulmasını istediler.

Müzakereler başladı ama Enver Paşa durmadı; müfreze birliklerini Bulgar içlerine gönderdi. Askerler gittikleri her yerde katledilmiş Türk köyleri ve çürümeye başlamış cansız bedenlerle karşılaştılar. Katliamcı Bulgar çeteleri Kuşçubaşı Eşref komutasındaki birliklerce bertaraf edildi. Kırcaali ve havalisi ele geçirildi. Yalnız Batı’nın baskısından bunalan Babıâli Enver Paşa’ya geri dön emri verdi. Emre rağmen Enver Paşa, Gümülcine ve çevresini de ele geçirdi. Batı, buna çıldırdı ve İstanbul’a karşı baskısını arttırdı. Harekâtın durdurulması yetmedi, alınan yerlerin geri verilmesi, askerin derhal geri çekilmesi isteniyordu.

Bunun üzerine Türk Hükümeti bir çözüm buldu. Alınan yerlerin Osmanlıyla bir alakası olmadığı, Osmanlı’dan bağımsız bir harekât olduğu izlenimi verilerek ‘Trakya Geçici Hükümeti’ kuruldu. Tarih 31 Ağustos 1913. Bulgarların ve Yunanlıların eline geçmesini önlemek amacıyla kurulan bu Türk devleti hemen devlet olma çalışmalarına hız verdi ve yaklaşık 2 hafta sonra da Cumhuriyet ilan edildi. Ordu, posta teşkilatı, pasaport dairesi vs kuruldu. Milli marş bestelendi. Üç ayrı dilde gazete yayın hayatına sokuldu vs… Anayasa, ulusal para gibi uzun soluklu çalışmalar için ajanda belirlendi. Tarih 12 Eylül 1913. Ne yazık ki Batı Trakya Türk Cumhuriyeti ancak 2 ay sürebildi.

Neden? Tahmin ettiğiniz gibi Batı, bugün de yaptığı gibi Doğu’da bir Ermeni ve Kürt devleti kurulabileceği, ülke içinde isyan ve ayaklanmaların çıkabileceği, azınlıkların daha fazla hak ve özgürlük isteyebileceği kartları öne sürdü. Ne gariptir; bu kartlar 100 yıldır hiç değişmedi, dikkat ettiyseniz… Aşağıdaki kıta Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin milli marşının ilk kıtasıdır:

“Ey! Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana;

Sen hayat verdin kanınla milli kurtuluş savaşına;

Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına;

Selam duruyor milletler senin şu milli bayrağına”.

29 Eylül 1913’te Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında yapılan İstanbul Antlaşması ile Edirne dâhil Doğu Trakya’nın Osmanlı Devleti’ne verilmesine karşılık Batı Trakya Bulgaristan’a bırakılmıştı. Batı Trakya Geçici Hükümeti bu duruma karşı çıktı ve antlaşmayı tanımadığını ileri sürdü. Bu gelişmeler üzerine Bulgaristan, bölgede yığınak yapmaya başladı. Ancak o dönemde Osmanlı Devleti, yeni kurulan bu devlete dış baskıların da etkisiyle olumlu bakmıyordu. Buna ilaveten İstanbul’daki siyasi iktidar kavgası ve kargaşası Batı Trakya’da böyle bir bağımsız devletiyle ilgilenme olanağını ortadan kaldırmıştı. Bunun üzerine Sadrazam Sait Halim Paşa hükümeti, “Batı Trakya Geçici Hükümeti” üzerine baskı yaparak bölgenin boşaltılmasını sağladı.

Nitekim 29 Ekim 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması’yla Osmanlı hükümeti, Batı Trakya’yı bütünüyle Bulgaristan’a bırakmıştır. 14 Kasım 1913’te Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalanan Atina Antlaşması, Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlık açısından Yunanistan’a en fazla sorumluluk getiren antlaşmadır. Buna göre Yunanistan’a bırakılan topraklarda kalanların yaşam, mal, din ve gelenekleri güvence altına alınacak ve bu insanlar Yunan kökenli vatandaşlarla aynı haklara sahip olacaktır. Ayrıca dinlerinin gereklerini de açık bir şekilde yerine getirebileceklerdir. Ayrıca 1913 Atina Antlaşması Yunanistan topraklarının hepsinde Müslüman cemaatlerin tüzel kişiliğinin tanınması açısından büyük önem taşımaktadır.

Ekim 1913 başlarında Osmanlı Devleti Batı Trakya Bağımsız Hükümeti’nin Bulgarlara direnişi bırakması için Miralay Cemal Bey’i bölgeye gönderdi. “Batı Trakya Bağımsız Hükümeti’nin toprakları, General Lazarof komutasındaki Bulgar kuvvetlerince 30 Ekim 1913 tarihine kadar tamamen işgal edilir ve bu devlet sona erer. Böylece Ağustos 1913’ün ilk günlerinde, Batı Trakya’da büyük ümitlerle başlayan bu kurtuluş mücadelesi de üç ay sonra Ekim sonlarında acı bir düş kırıklığı ile sona erdi. Bölgede bir yoğunluk oluşturan Türkler ve yüzyıllardır Türk hâkimiyeti altında kalan bu topraklar da Makedonya gibi hudutlar dışında bırakıldı.

1912 Ekiminde başlayan, sonradan Romanya’nın da katılmasıyla bütün Balkanları kapsayan büyük kavga, Ağustos 1913’de yani 10 ay gibi kısa bir süre sonunda bitti. Bu büyük kavga neticesinde mirastan en büyük payı Yunanistan aldı. Osmanlı Devletinin Balkanlardaki 5 vilayeti, Selanik, Manastır, Kosova, Yanya ve İşkodra’nın paylaşılması sonucunda;

Yunanistan: 50.000 km², toprak ve 1.600.000 nüfus;

Sırbistan: 30.000 km², toprak ve 1.200.000 nüfus;

Bulgaristan: 18.000 km², toprak ve 1.000.000 nüfus;

Karadağ: 5.000 km², toprak ve 150.000 nüfus kazandılar.

Ayrıca Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti ve İşkodra’yı da topraklarına kattı. Balkanlı diğer uluslar, büyük mirası aralarında pay ederken ve Makedonya’yı adeta yutarlarken, buranın asıl sahibi olan Makedon halkından hiç bahsedilmedi. Ege adaları hakkında, büyük devletler Londra’da Şubat 1914’de şu esasları tespit ettiler: Meis hariç İtalya’nın işgal ettiği adalar İtalya’da, İmroz ve Bozcaada Türkiye’de diğerleri Yunanistan’da kalacaktı.

(Not: Yüzölçümleri ve nüfus değerleri Wikipedia’dan, ilgili tarihler www.turkcebilgi.com sitesinden alınmıştır).

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.