site okul selçuk izmir

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İzmir °C
site okul selçuk izmir

Sosyolojik Savaş ve Türkiye

Sosyolojik Savaş ve Türkiye
10.03.2014
A+
A-

sevgi-coskun-ozturk2İnsanoğlunun var oluş serüveni ve yok oluş mücadelesi her zaman tek bir temelin etrafında yani emniyet ve güvenlik üzerine kurulmuştur. Çünkü gerek devletler gerekse milletler kendilerini güvende hissettikleri  süreçlerde yapılana bilmektedirler. Kişinin güvenliği devlete ait olmakla birlikte devletlerin güvenliği ise öncelikle toplumsal sükun, birlik ve beraberlikle ancak var olabilmektedir.

Devletin toplumsal sükunu ve birliği saylayabilmesi için sosyolojik olarak kendi halkını iyi tanıması ve bu yönde ihtiyaçlara cevap vermesi ile olmaktadır. Toplum içi farklı kimliklerin dışlayıcı ve hatta çatışmacı, özellik kazanmaları, birbirlerine ve devlete karşı  kendilerini kapatmaları, bir dizi güvenlik sorununa yol açmaktadır. Güvenlik kavramı, bizim mevcut güvenlik kültürümüze göre, polisiye veya askeri güçle tanımlanmaktadır. Oysaki asıl güvenlik sorunu askeri-polisiye değil, sosyolojik dinamikler üzerine kurulan veya kurulabilen sosyolojik güvenliktir. Manevi ve kültürel değerlerin yok sayıldığı veya yok edilmek istenen toplumlarda sosyolojik bağışıklık sistemi tahrip edilmekte ve sosyolojik bütünlüğe ağır darbeler indirilmektedir. Toplumlar ve toplum kesimlerinin her biri ile dini, sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkilerini koparmasına yol açmaktadır. Bu da toplumsal çatışmalara ve beraberinde ise kitlesel gruplaşmalara zemin oluşturmaktadır.
Sosyolojik savaş toplumsal psikolojiyi hedef alan, toplumun etnik ve kimlik alanlarını ayrışma yada çatışma ile öncelikli birbirlerine,sonrasında ise devlete,yönetim kadrolarına karşı yapılır.. Etnik temelde toplumsal yapıyı çözülmesi  hedeflenen ülkelerde etnisiteyi temsil eden kurumların ve liderlerin aktör olmalarına ve toplumu sevk ve idaresini etki altına alıp,önceleri azar,azar uzun vadede ise toplumu istenilen hedefe getirmeleri sağlanmaktadır. Tüm bunların sonucu olarak etnik sosyolojik kitlelerin istekleri giderek büyüyen ve büyüdükçe de taleplerini artıran, bu talepleri karşılanmadığı  süreçte ise ayrı bir devlet talebine kadar gelip dayatan bir süreç almaktadır.
Ortak değerlerin güçlendirilmediği, ortak kimlik anlayışı yerine, farklı kimlik anlayışını güçlendirecek şekilde destelenen sosyolojik yapılar, sonucu devletler zaman içinde parçalanmalara karşı koyamamaktadır. Askeri veraset veya baskıyla sosyolojik çöküntü sadece geçici süre ile susturulan  toplumsal isteklerini öfke, nefrete dönüşmesine sebep olmaktadır. Askeri seçenek toplumun olumlu ve ılımlı olduğu ortamlarda güvenli bir ortam hazırlamada faydalı olmaktadır.

Bu savaş yüzyıllar boyu uygulanan ve özellikle kapalı toplumlarda daha fazla hasar yaratan bir olgu olmuştur. Osmanlı da sosyolojik savaş ülke dışına gönderilen, bilim ve mesleki eğitim alması istenen öğrencilerle olmuştur. Yurt dışında eğitim alan bu gençler mesleki eğitim yanında, ülkelerinde geri kalmışlığın kendi kültür ve medeniyet anlayışlarının sonucu olduğu aşılanmıştır. Onlar bilimsel ve teknik gelişimlerinden çok toplumun yeniden yapılandırılması  yani toplumun sosyolojik ve kültürel olarak yapısını yeniden inşa etmeye çalışmışlardır. Mesleki misyondan çok değişim misyonunu üstlenmişlerdir. Özellikle üçüncü dünya ülkeleri üzerinde oynanan bu sosyolojik savaş da hedeflenen toplum psikolojisinin ismi batılaşma olarak adlandırılmıştır. Batılaşma da en etkin silah eğitim olmuştur, Hem eğitim içi hem de eğitim dışı kitlesel iletişim araçları etkili olmuştur. Çünkü kitle iletişim araçları ile gündem oluşturula bildiği gibi etkin bir propaganda da yapılabilmektedir.
Günümüzde ise gelişen bilim ve ilerleyen teknoloji sayesinde iletişim ve ulaşım yaygınlaşmıştır. Bunun sonucu olarak dünyanın her yerine ve her toplum yapısına hızla ulaşılabilmektedir. Buda sosyolojik savaşın hem daha etkin hem de daha fazla tesirli olmasını sağlamaktadır. Açık toplumlarda sadece daha fazla iletişim sağlarken kapalı toplumlarda ise bölünme, parçalanma ve kitlesel olaylara sebep olmaktadır. Uluslar arası, sosyolojik savaşta kişisel misyonların yerini kitle iletişim araçları ve bunları etkili ve bilinçli kullanan kişi, sektör, camia, devlet daha başarılı olmaktadır. Toplumların nabzını iyi takip eden ve yazı, gazete, basını kullanan ABD görsel etkinin kalıcı olduğunu çok erken keşfetmiştir. Sinema sektörüne ve görsel basına ağırlık vermiştir. Bu sayede kültürel yapısını bozmamış, aksine başka toplumların kültürel ve iç dinamiklerini değiştiren yayın ve filmlerle küresel güç olmuştur
Bu küresel güç ve güçler azalan ekonomik girdilerini ve tükenen doğal kaynaklarını karşılayabilmek için kendilerine kapalı toplumları hedef seçmiştir. Sosyolojik savaşlar öncelikle kapalı veya yeni, yeni gelişen ülkelerin halkları üzerinde çok çeşitli senaryolarla uygulanmıştır ve uygulanmaya da devam edecektir.

Günümüzde yaşadığımız tüm insanlık dramlarının ve bunlarla beraber yaşanan kaosun altında reel politik olarak tanımlanan ulusal çıkarlar çerçevesinde gerçekleşen sosyolojik müdahaleler vardır.
Şuan sıcak savaştan çok, soğuk ve sosyolojik savaş daha etkilidir. Daha fazla tahrip edici ve yok edicidir. Çünkü sosyolojik ve soğuk savaş da hedef aynı köy, şehir veya ülkede yaşayan insanların öncelikle birbirlerine düşman edilmesi, ötekileştirilmesi  ve birbirlerine kıydırılması hedeflenmektedir. Dünya kurulduğu günden beri var olan sosyolojik,psikolojik ve soğuk savaş  devam edecektir ve her seferinde boyut değiştirecektir.Ülkemizde  şuan oynanan ve dünyada yaşanan tüm olaylar buna açık ve net bir örnektir. Ülke ve dünya dinamikleri üzerinde oynanan tüm oyunların bedelini sadece insanlık ve masum insanlar ödemektedir. Güçler, ülkeler ve insanlar arasında olan çıkar çatışmaları ve büyüklük yarışı mertlik, insanlık, ahlak ve vicdan sınırlarını aşmış namertlik sınırında tavan yapmıştır.

Millet olarak daha fazla kenetleneceğimiz  bu dönemde, birlik ve beraberliğe Kurtuluş savaşından daha çok ihtiyacımız vardır. Çünkü Kurtuluş savaşında halk liderine inanmak da ve güvenmekteydi. Son yaşanan olaylar toplumda ve kişilerde kafa karışıklığına ve şüpheye yol açmıştır. Kardeşçe yaşanan günlerin devamı dileği ile tüm şehitlerimize ithaf olunmuştur.

YORUMLAR
  1. Mehmet Çandar dedi ki:

    Bu yazı konusu itibariyle çok ilginç. Ancak, yazıda geçen kavramlar ve bir çok cümle bana okumuş olduğum ve çok ilginç bulduğum “Osmanlı’dan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş” isimli kitapla çok çağrışım yaptı. Merak ettim baktım. Sanırım yazar da bu kitabı okumuş. Ancak diğer yazılarında kaynak gösterdiği halde, bu yazıda neden kaynak göstermemiş anlayamadım.

  2. YABANCI dedi ki:

    :))