Selçuk Haber

Kenti Yaşamak ve Kentte Yaşamak

mansetekapak-tolgamert2

Çağımızın getirmiş olduğu sistemler bütünü, bizleri adeta robotlaştırarak hissizleştirmiştir. Hangimiz yaşadığımız şehrin çiçek kokularını biliyoruz? Hangimiz yaşadığımız yerin gerçek anlamda ne olduğunu? Neresi olduğunu biliyoruz? Hangimiz nerede güzel yemekler var biliyoruz? Ve hangimiz bu şehirde ne yapacağımızı biliyoruz? …

Yıllardan beridir çevremizde olup biten bazı şeyleri hepimiz bir şekilde gözlemlemekteyiz. Düşünüyorsunuzdur, kentimize gelen turistlerin amacı ne? Neden buraya geliyorlar? Neden bizlere para kazandırıyorlar? Bu insanlar yüzlerce, binlerce kilometrelik yerlerden kenti yaşamaya geliyorlar. Evet, evet kentte bizlerin dahi haberi olmadığı yerlere gidiyorlar, bizlerin hiç tatmadığı yöresel yemekleri tadıyorlar, tarihimizi öğreniyorlar kitaplar, rehberler aracılığı ile… Peki, şimdi kaçımız kentimiz hakkında derin olmasa bile yüzeysel bir şeyler biliyor? Kaçımız bu gelen turistlerin gezdiği yerlere gidiyor? ya da gitmeye gerek duyuyor?

Bu noktaya kadar kendimize sorduğumuz sorulara iyi cevaplar veremiyorsak biz kenti yaşamıyoruz sadece kentte yaşıyoruz! Öylesine umarsızca vurdumduymaz, işe gidip gelen, kentin dokusunu bilmeyen, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantalitesiyle hissizleşmiş bir şekilde yaşıyoruz. Yaşıyor musun dediklerinde; yaşıyorum işte diyorsun… Ve ara ara şikâyet ediyorsun ne biçim yerde yaşıyoruz, yapacak hiçbir şey yok, yetkililer el atsın artık buna. Bahsettiğimiz yer “ Selçuk/Efes “

Burası öyle bir nokta ki tarihin her döneminde dünyanın merkezi olmuş bir yerdir. Diyeceksiniz ki ne alaka, nasıl oluyor? Eğer bunu diyorsak Antik Yunan’ın zengin liman şehri Efes’e, Roma’nın Asya Eyaletinin başkenti Efes’e ve dünyanın iki önemli kadınının (Artemis ve Kutsal Meryem) evi olan Efes’e Selçuklulara, Aydın oğullarına, Osmanlı İmparatorluğuna gerçekten ayıp etmiş oluruz. Bu kenti yaşamak istiyorsak bunları bilmemiz hatta bilmemizden ziyade hissetmemiz gerekmektedir.

“Sadece onlar benden önce yaşadı gözüyle bakmamalıyız! Ben onlardan sonra bu kentte yaşıyorum gözüyle bakmalıyız! “
“ gidip mutlu olabileceğimiz bir yer yoksa

Yaşadığımız kent mutlu olmamız için çok bile fazla “

Tabi bunlar arasında süregelen bir anlayışı yıkmak bizlerin elinde, ne geçmiştekilerin umurunda nede gelecektekilerin aklında sadece şu anda saklı tüm şikâyetlerin çözümü. Ortada herhangi bir sorun varsa bunu sihirli bir değneğin gelip çözmesini beklemek cahillik değil de nedir? Kadercilik anlayışı hiçbir şey kazandırmaz bizlere. Çözüm sende, bende, onda saklı ve daha fazla saklı kalmamalı. Yediden yetmişe herkes taşın altına elini koymalı ama aklıyla, ama fikriyle, ama gönlüyle en geçerlisi ise eylem ile…

Kentimizi yaşamalıyız; Efes’e taş yığını, Meryem ana ve St. Jean’a Hıristiyan mabetleri, Yedi Uyurlara batıl inanç yeri, İsaBey Camiine sadece büyük bir cami, Şirince köy, Artemis tapınağının olduğu yerde hiçbir şey yok, Selçuk kalesi sadece Selçuk’un simgesi gözüyle bakmamalıyız. Bunlar bizi burada biz yapan değerlerin toplamıdır, bir bütündür. Bu bütünlüğü yani kentin dokusunu tanımayanlar ona sahip çıkmaz ve bu sahipsizlik duygusu uzun dönem için hiçbir kaygı taşımayan günü kurtarmaya yönelik fakat geleceği tehlikeye sokan durumlar meydana getirir.

Velhasıl kelam, bizler bu kentin dünyanın gıpta ettiği, daha yeni UNESCO’nun kabul ettiği ve her kente nasip olmayan güzelliği ile bir açık hava müzesi konumunda oluşuna âşık olmalıyız, dağlarındaki zeytine, incire âşık olmalıyız ve her şeyden önemlisi caddelerde, sokaklarda gezerken Ahmet amcaya, Ayşe teyzeye yahut bir eşe dosta “merhaba” demeye âşık olmalıyız, son olarak ise;

Tekrar ediyorum bu kentte sadece yaşamayalım, Kenti hissederek yaşayalım, geçmişe saygı duyarak geleceği yaşatalım,

Bu kent bizlere dedelerimizden miras değil, çocuklarımızdan emanettir…

TARİHÇİ – Tolga MERT

Exit mobile version