Selçuk Haber

İçimizdeki Ruh

Ruh, insanın evrenle ve kendisi ile kurduğu bir tür enerjidir, telepatidir… Kimi inanışlara göre de bedenin içinde hapis değil, bedenden ayrı hareket edendir. Bu hareketin hızı sabittir. Beden normal hızından daha hızlı hareket ederse, ruhun geride kalması da mümkün olabilir. Büyük kentlerde yaşayan, sürekli hızlı biçimde mesafe kateden insanların, “kendimi boşlukta hissediyorum.” tarzı cümlelerinin sebebi belki de ruhlarının bedenlerine yetişememesidir.
Ruh; kişinin davranışlarından, sözlerinden, kimlerle vakit geçirdiğinden ve içsel derinliğinden belli olan bir şeydir. Eskiler, ruhu çaydaki şekere benzetirler. Görmesen de tadını mutlaka alırsın. Gündelik konuşmalarda hemen kendini belli etmese de konular derinleştikçe kafanda netleşir. O kişinin hayat yolundaki yerini ve o ruhunun genç mi yaşlı mı olduğunu hemen anlarsın.
“Ruhlar hiçbir zaman eskimez, yaşlanmaz. Eskiyen düşünceler ve bedendir.” der Platon. Tipler benzer veya farklı olabilir. Ama ruh mutlaka ayrıdır. Ruh, bunca yıl tüm insanlarda da ayrıydı. İşte yaratıcılık!
‘’Benim ruhum genç!’’ Zaman zaman kullandığımız bir cümledir. Bu cümleyi, yaşınıza uygun hareketler yapmadığınızda, çevrenizdekilere tedbir olarak söylemeye itilmiş olabilirsiniz. Peki sen, Dünya sağlık örgütünün yeni yaş dilimlerine göre zaten genç misin? Yaşlı bir bedende genç bir ruh mu? Ya da otuzunda yorgun mu düştün? Her sabah uyandığında içindeki çocuğu büyütüyor musun?
Ruh yaşımız elbette doğumdan sonra geçen yıllarla ölçülemez. Her zaman ruhumuzun değişmeyen bir yaşı vardır. Bazen yıllar geçse de ruh bir yerlerde gencecik kalabilir. Yaşlı bir ruha sahipsen takvim yaşın ruh yaşına hiç ulaşamaz. Enerjik ve genç ruha sahipsen yaşamaya daha yakın olursun ölmekten.
Yaşlı bir ruha sahip olmanın en kötü şekli genç ve güzel bir bedende bunu yaşamaktır. Bedenlerini hor kullanmaları buradan gelir. Bir an önce gerçekten yaşlanmak isterler ki rahat etsinler. Ruhu yaşlı olanlar, dünyanın yükünü adeta omuzlamışlardır. Kaygısız geçen bir günlerini dahi hatırlayamazlar. Gündelik hayata dair birçok şey onlar için anlamsızdır. Herkesin rağbet ettiği popüleri, anlamsız bulurlar. Bu yüzden bir sürü şeyi erteler ya da reddederler. Hadi bunu yapalım diyene boşver demekle geçer hayatları. Mesaj yazmak telefonla konuşmak zaten zor gelir. Eğlenmek ise imkânsız. Tahammülsüzlük, yalnızlığı seçmelerine sebep olur. Yolun sonuna gelmişlik duygusu ile geçer günleri hep.
Bazen de biyolojik olarak yaşlı diyebileceğiniz insanlara denk gelirsiniz. Belki 70 yaşındadır, yüzüyordur. Fakat tüm günü tv izleyerek geçirip hamburger yiyerek kapatan bir gençten daha gençtir. Genç ruhlu insanlar, hayatta her türlü durumdan tat alıp, hep yeni şeyler keşfetmek isterler. Öğrenmeye açıktırlar. Yaptığı her işte heyecan duyup, aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp mutlu olurlar. Enerji doludurlar, gezer, güler, eğlenirler. Gözleri ele verir onları, bir anlık bile dalgınlıkları yoktur. Konuşur, yorum yapar, yorumuna tezat bile üretirler. Bir yere mi gidelim dersiniz mesela, hazırlanıp yarım saatte kapınızda biterler. Hızlı düşünür hızlı hareket ederler. Hareketsizliği sevmezler. Somurtkan ve durağan insanlardan uzak durmak isterler. Hayatı düşük enerjide yaşamak onlara göre hayattan çalmaktır. Diğer insanlar, hep dans etmelidir onların dünyasında.

Ruh, insanın mükemmel makine olması yönünde, nereden geldiği nereye götürdüğü belli olmayan sihirli bir el gibidir. Yaş almaz hiç. Derinleşir ya da bilgeleşir. Ruhu canlı ve ayakta tutmak, kişinin hayata karşı duruşuyla alakalıdır. Zira ruhu öldüren en güçlü katil, kişinin kendisine karşı körlüğüdür.
Her yaşta, henüz doğmuş bebek gibi kalan ruhlarımız aşkına!
Hem hala genç ruhlu olup hem de çılgınlar gibi özgür olmak,
Yaşama şifa getiren minik bir teselli gibidir.
Siyahın karşısındaki renktir.
Güzeldir.
ESRA ÜNER

Exit mobile version