Selçuk Haber

Anlaşıl(ma)ma Hastalığı

İnsan en çok anlaşılmayı bekliyor bu hayatta aslında.

Hastalığımızın adı, anlaşılamamak. Belirtileri arasında; dinlenmemek, uzlaşamamak, susmak ve içine kapanmak zorunda kalmak var. Yan etkileri ise, empati kuramayan, sadece konuşan insanlar. Mideye vuran ağrı da sırf bu yüzden zaten. Strese ve sinire meyilliliğimiz var maalesef.Bu durumda bir tek bizi anlayan yine biz olduğumuz için susmaya veya kaçmaya eğilimimiz var. Çünkü bir kere anlaşılmadığını hissedince insan, orada durup savaşmak yıpratıyor. Yorgunluk belki dinlenince geçer ama yıpranmak geçmiyor. Siz bu hastalığı kaptığınızda, damarlarınıza enjekte edilen şey, anlaşılma arzusu oluyor. Ama maalesef bu arzuyu gerçekleştirebilmek çok zor. Çünkü sadece karşı taraf değil sizde bu gaye için savaş veriyorsunuz. Ve savaşı kazanmak kadar kaybetmenin de var olabileceğini kabulleniyorsunuz. İki şıkta riskli lakin bir şık, diğer şıktan daha psikolojik şiddete maruz bırakıyor bünyenizi. Evet düşündüğünüz gibi, ya kaybedersem? Bu savaşta mağlup olursanız eğer vazgeçmek, pes etmek ve mağlubiyeti kabullenmek zorunda kalacaksınız. Ama ya kazanırsanız? Tuttuğunuz el, dokunduğunuz kalp sizinle iyileşecek. Ve siz iyileştikçe, kurduğunuz bağlar kuvvetlenecek.

Tabi ki kazanmaktan ziyade kaybetmeyi düşünmeyi seviyoruz ülkece. Çünkü kodlarımızdan olumsuzluklar fışkırıyor adeta. Başaramıyoruz bu illet hastalığı yenmeyi, başaramıyoruz ülkece bu hastalıktan kurtulmak için çaba sarf etmeyi. Altın günlerinde, düğünlerde, yas evinde, okulda, sağda solda hep konuşuyoruz. Dinlemeyi bilmiyoruz. Biz karşı tarafın bize ne diyeceğini merak etmeden, sormadan sadece konuşuyoruz. İşte sırf bu yüzden kaybediyoruz. Konuşmak için konuşuyoruz. Hal hatır sorardı eskiler, nasılsın, iyi misin, evdekiler nasıl? Gibi sorularla büyüdük biz. Şimdi hal hatır sormaktan ziyade yolda görsek birini hemen şu var, bu var, aman buraya gittim efendim, şunu aldım efendim filan oluyor sohbetler. Saatlerce sohbet edip doyamadık bir türlü derdi eskiler, şimdilerde ise bir saat yetiyor bir insanı tanımaya. Nasıl bir çağa denk geldik bilmiyorum ama anlaşılamamak üzerine inşa edilen her ilişki sizden biraz daha götürüyor. Kimi zaman umudunuzu kimi zaman mutluluğunuzu. Bir şekilde anlaşılamadığınızı hissettiğinizde ya susup oraya sessizce durmayı tercih ediyorsunuz ya da gitmeyi. Bana kalırsa gitmek daha mantıklı bu konuda, en azından kendinize saygınızı gösteriyor bu davranış. Beni dinlemedin, beni anlamadın ve beni istemiyorsun diye bağırarak söyleseniz de düzelmeyecekse bir şeyler gidin lütfen. Çünkü insan anlaşıldığını hissettiği yerde huzurlu ve mutlu oluyor. Çünkü insan anlaşıldığı yerde kök salmayı başarıyor.

Gönlümden gönlünüze çiçek çiçek sevgilerimle…
Eda Çivici

Exit mobile version