site okul selçuk izmir

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İzmir °C
site rehber selçuk izmir

Tartışmaların Odağındaki Kudüs –II–

21.12.2017
A+
A-

17 Aralık 2017’de Türkler Kudüs’ü tamamen boşaltmış, İngilizlere teslim etmişti.

Bundan tam bir asır önce, General Allenby’e adeta altın tepside sunulan Kudüs yüzyıldır Ortadoğu coğrafyasında istikrarsızlığın merkezi olmaya devam ediyor. Altlarında jetleriyle ülke ülke gezen kafası çemberli, beyaz çarşaflı şeyhlere, kabile reislerine bakıp bütün Arapları ve her ülkeyi tek ulusmuş, tek din ve mezhepmiş ve de aynı kültürmüş, aynı şekilde idare edilen ülkeymiş gibi bakmayacağız. Suriye’den Fas’a, farklı din ve mezheple, ayrı ırk, kültüre ait Arapları tek tip gibi algılamak, tüm Afrika’yı tek ülke gibi sanmaya benzer.

Arap kehanetine göre ancak bir nebi Nil’in suyunu Filistin’e getirdiğinde Omanlı Kudüs’ten sürülecekti. 1917 yılı sonlarına doğru İngilizler, Sina Çölü’nün kuzeyinden Akdeniz kıyısı boyunca Filistin’e demiryolunu ulaştırdıkları gibi Nil’in tatlı suyunu da bir boru hattı ile bölgeye ulaştırmışlardı. Bu yüzden Araplar İngiliz General Allenby’e (haşa huzurdan) “peygamber” gözüyle bakmaktaydılar. Biz de Araplara din kardeşi gözüyle… Haliyle din kardeşliği duygu seline kapılıp, Arap-İslam dünyası içinde ulusal bilincimizi yitirip, şuursuzca kendimizi kaybetmeden, nesnel, akılcı ve çıkarlarımıza uygun bir Ortadoğu siyaseti izlemeliyiz.

Türkler, Müslüman olabilir ama Arap değildir. Osmanlı’nın sıkıntılarından biri de buydu. Ehli Ümmet ve Arap hayranlığı… Kraldan çok kralcılık… Dindaşlık uğruna yurttaşlığı unutan ve ırkını, soyunu kaybetme aşamasına gelen bir millet. III.Mehmet’ten sonra sancağa çıkmayan, III.Mustafa’dan sonra ordusunun başında sefere gitmeyen ülkeden bihaber sultanlarımız Mekke’yi-Medine’yi sadece Surre Alaylarındaki görevlilerden öğrenip koca imparatorluğu ayakta tutmak için izlediği siyasetti ümmetçilik. Mekke-Medine ve Kudüs dahi elimizdeyken, şeklen de olsa halifeyken, askerin ayağında pabuç yokken bile kutsal topraklara çuval çuval altın yollarken bu işin sonunu hesap edemedik.

Oysa Fransız İhtilali’nden sonra bir illet gibi Osmanlı topraklarına nükseden milliyetçilik, koca imparatorluğun fitilini ateşlemeye çoktan hazırdı. Bunun farkına ilk kim vardı acaba? İlk kez memleket gezisine çıkıp Memalik-i Osmani’nin tek İstanbul’dan ibaret olmadığını daha iyi idrak eden II.Mahmut mu? Yıllarca bizden geri olduklarını düşündüğümüz Frenkleri, yurtdışı gezisinden sonra asıl geri kalanın kendimiz olduğunu gören Abdülaziz mi? Döneminde en çok toprak kaybedilen II.Abdülhamit mi?

Ortadoğu’da toprakların Osmanlı’dan koparılma çalışmalarında Batı emperyalistleri geç bile kaldılar zira Fransız İhtilali’nin üstünden bir asır geçmişti. Gücünü kaybeden; tebaasına bırakın kendine faydası olmayan bir imparatorluğu başında görmeyi hiçbir müstemleke istemez. Seni daha ilk fırsatta kapıya koyar, def eder. Bunu yaparken büyük oranda sırtını başka bir sömürgeciye dayar ki zaten o sömürgeci ajanları sayesinde bu işbirliğini alttan alttan gizlice yürütmüştür. Örnek; Osmanlı ve İngiltere’nin Ortadoğu’da ardıl patronlar olmaları.

Osmanlıyı yıkan sebepler, Ortadoğu’da ve Balkanlardaki parçalanmanın verdiği hezimet henüz tam bitmemiştir. Haliyle her Arap ülkesi, ülkelerin her bir bölgesi, bölgelerin her bir şehri, kasabası kendi içinde gerek din-mezhep ve gerek ırk-soy-sop olarak bir homojenlik, bütünlük ve benzerlik göstermezken tüm Arapların bir araya gelmesi büyük bir ütopyadır ki zaten buna emperyalizm izin vermez çünkü işlerine gelmez. Batı’nın böl-yönet politikası burada hep olacaktır. Ortadoğu’da petrol aktıkça, kan da akacaktır.

Bununla birlikte; emperyalizme ülkesinde geçit vermeyen lider işbaşında kalamaz. Yoksa ne Irak-İran Savaşı olurdu; ne de Hamas-Hizbullah. Ne Saddam giderdi ne de Kaddafi. En basitinden Suriye konusunda bile emperyalizmin karşısına geçip kim Esad’ın yanında yer aldı. Esad’ı düşman belleyip ABD’den çok daha fazla ABD’ci olanlar olmadı mı? Bugün Mısır ile Ürdün, BAE ile Suudiler veya Katar ile Suudi Arabistan aynı kategoride değerlendirilebilir mi? Ya İran’ın Yemen’de yarattığı kriz? Tarihe baktığınızda İslam ülkesi ve güçlü İslam birliği asla olmamıştır. Bunu bir tek Osmanlı güçlü olduğu zamanlarda tek başına yapmış, İslam kılıcını ve bayrağını Viyana kapılarına değin taşımıştır.

Arap devletlerinin çoğunu Osmanlı sonrası dönemden itibaren İngilizler, Fransızlar ve Almanlar uzaktan kumanda ile yönetti. Bugün de ABD, Rusya, İngiltere ve İsrail halen bölgenin aktörleri. Nasıl o gün için bu ülkelerin sınırları da, anayasaları da bu globalcilerin elinden çıktıysa, bugün de işbaşına kim gelecek aşağı-yukarı yine bunlar karar veriyorlar. Zaten Ortadoğu’daki ülkelerde genelde ya etnik ya da feodal beyler dış destekli işbaşındadır. Çoğunluğu Sünni Arap olan Suriye’nin başında Şii lider; yine çoğunluğu Sünni Arap olan Lübnan’ın başında Ortodoks Arap veya Gregoryen Ermeni; Mısır’da Kıpti, Arabistan’da Vahabi, Irak’ta Kürt… Bunların arkasında şüphesiz AB ve ABD var.

Türkiye’de ise 1950’den beri işbaşına gelen iktidarlar genelde Rus korkusuna karşı Amerika’ya sığın mantığıyla hareket etti. Bu da Ortadoğu’da küresellerin işine geldi. Ve seçilenler Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarına hizmet ettiler. Ermeni terörist kaynayan Lübnan’ı bile bizim asker korumaya gitti. Neden biz gidiyoruz? Giderse Ermeni ordusu gitsin. O yüzden “Atatürkçülük” diyoruz. Yurtta Sulh, Cihanda Sulh. Ortadoğu’da aktör olayım derken figüran olmanın mantığı yok. Aklın mantığın hala almadıysa, Atatürk’ün 80-90 yıl önce yaptıklarına bakarak aynısını yap. Gazi Paşa’nın 70-80 yıl önce dedikleri, bugün bir bir oluyor.

ABD’den Kudüs konusunda yapılan bir açıklamada, daha önceden bazı Arap ülke liderlerinin fikri alındı, onayına sunuldu ve ondan sonra Kudüs, İsrail’in başkenti olsun, dedik şeklinde beyanatlar var. Türkiye’den giden heyetlere de “İsrail’in başkenti Kudüs’e hoş geldiniz!” denilmiş ama kimse itiraz etmemiş, tarzından haberler dolaşıyor. Gidenlerin İsrail’in başkentinin aslen Tel-Aviv olduğunu bilmemelerine imkân yok. Buna inanmıyorum. Ama ülkemizde geçen haftaya kadar İsrail’in başkentini bilmeyen çoktu ki arama motorlarında en çok İsrail başkenti sorulmuş.

Kudüs ve İsrail-Filistin toprakları daha yüz sene önce bizimdi. Ne yapmadık da böyle oldu ya da neyi yanlış yaptık? Bugün Ortadoğu’da ABD ile aynı siyaseti izlemeye kalktık. BOP eş başkanlığına soyunduk. Suriye konusunda Batı’dan daha Batıcı davrandık. Bir asır öncesinde yapılan hatalı politikalara benzer yanlış siyasetin yıllardır içindeyiz. Bugün izlenen siyasete baktığımızda Osmanlı Devleti ile Türkiye arasındaki sanki fark sadece yüzölçümü ve sınırları. Benzer duygusallıkla yine benzer hatalar yapılmakta.

Ortadoğu’dan Türk ricatı, Alman hayranı Osmanlı’nın takip ettiği hatalı siyasetle İngiliz hayranı Arap aşiret reislerinin ihaneti sebeptir. Din kardeşliğimiz kader kardeşliğine dönüşmüş olmasına rağmen Osmanlı parçalanırken Arapların bazı hainleri buna alet olmuş ama sonra da kendileri de parça parça olmuştur. Böyle giderse ve kafalar değişmezse daha da parçalanacağının tescilidir. Kudüs, yıllardan beri Batı’nın hedefidir. Dokuz Haçlı Seferi’nin sebebi arasındadır. Osmanlı’ya yar olmamıştır; Araplara hiç olmayacaktır zira Hıristiyanlık ve Yahudilik için büyük kutsiyet arz eder. Zamanında Abdülhamid Han’ın atadığı Şerif Hüseyin’i dövmeyenlerin torunları şimdi dizlerini dövecek, dedelerine sövecektir; o Allah’ın emri.

Unutmayalım! Türkiye’nin dış politikada elini-kolunu bağlayan sorunları mevcuttur. Bunlar uluslararası platformlarda çözüm beklerken dışarda ülke bazında destek veren dost devletlere ihtiyaç vardır. Bu gereksiz çıkışlar bize Kıbrıs’ta, (sözde) Ermeni Soykırımı tasarılarında ve Kürt-PKK meselelerinde karşı-kart olarak çıkar. Saydığım konularda yanımızda görmeyi isteyeceğimiz ve bize destek vermesini bekleyeceğimiz bir Musevi lobisi var. Başkan Trump, Kudüs’ü başkent ilan ederken bir anlamda ABD’deki Musevi lobisinin isteğini yerine getirdi. Onlarla mutlaka istişarede bulunuldu. Bizim de stratejik olarak bu lobiyle iyi olmamız gerekiyor.

Aman dikkat. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan”, ‘Kudüs’e derken evdeki huzurdan’ olmayalım. Kudüs artık bizim değildir; başka milletlerin toprağıdır… Hem Hıristiyan hem Musevi hem de Müslümanlar için bu özel ve kutsal şehri bırakın orada yaşayan o coğrafyanın insanları uğraşsın. Biz değil, Araplar kafa yorsun. İsrail’le ABD ile onlar müzakereye otursun. Bizim olmayan bir sürüye neden çoban oluyoruz? Niye durduk yere iki büyük gücü karşımıza alıyoruz?

Üstelik güneyimizde bize de sıçrayabilecek bir savaş hâlihazırda sürerken…

Sürecek…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.